Aslan, kaplan, fil, zürafa ve daha birçok yırtıcı hayvanı süklüm püklüm halde hayvanat bahçelerindeki kafeslerinde görmek, görmek değilmiş. Bunu Ekvator çizgisinin üzerinden geçtiği Afrika ülkesi Kenya’da, insan eli değmemiş doğal hayatın hüküm sürdüğü Masai Mara’da safari yapınca hissediyorsunuz.
Kenya‘nın yerel dilinde “benekli bölge” demek olan safari alanı Masai Mara, bin 510 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip geniş bir alan. Fil, aslan, çita, zebra, yaban keçisi, tilki, çakal, maymun, yaban domuzu, bizon, antilop, gazel, timsah, su aygırı Masai Mara’da yaşayan hayvanların ilk akla gelenleri. Kenya’ya her yıl safari için bir milyon turist geliyor.
İstanbul’dan Kenya’ya Türk Hava Yol-ları’nın seferleri var. Akşam 18.00’de kalkan uçakla 6,5 saatlik bir yolculuktan sonra Kenya’nın başkenti Nairobi’ye ulaşıyoruz. Safari için gece burada konaklamak gerekiyor. Çünkü Masai Mara, Nairobi’ye, Kenya Air’in pervaneli uçaklarıyla 45 dakika mesafede. Masai Mara’ya giden gruplar sayısına göre, içi bizim İstanbul’un dolmuşlarından pek farkı olmayan uçaklara bindiriliyor. Pilot ile yolcu bölümü arasında kapı yok.
Pervaneli uçak olduğu için alçaktan uçuyoruz. Aşağıda tek tük köyler gözükse de meralardan ibaret. Uçağımız alçalıyor ve toprak bir piste yumuşak bir iniş yapıyor. Biz Masai Mara’ya geldik diye ayağa kalkarken, pilot İngilizce ‘Yolcu almak için indik, yerinize oturun’ diyor. Grubumuzdakileri rahatlatan Latek Holding’in patronu Levent Erdoğan’ın, kalkış için beklerken, planör özelliği de olan pervaneli uçakların diğer uçaklara göre daha güvenilir olduğunu söylemesiydi.
Masai Mara’da uçağımızı, Serena Otel‘in görevlisi Kenyalılar karşılıyor. Bölgede birkaçı 5 yıldızlı olmak üzere 4 ve 3 yıldızlı oteller de mevcut. Bazıları çadır. Bir yamaçta bulunan otelimizin önündeki doğal terasta tropikal meyve suları karışımını yudumlarken, aşağıda dolaşan zürafaları görüyoruz.
Vahşi olduğunuz kadar sessizsiniz de!
Öğle yemeğinden sonra safariye çıkmak için acele ederken bize saat üç buçuğu beklememiz gerektiği söyleniyor. Çünkü hayvanların avlanma saati o zaman. Biz grup olarak ciplerle çıkıyoruz ve toprak yollardan ilerlerken ilk olarak bizonları görüyoruz. Sonra zürafaları ve sonra antilopları. Masai Mara’nın ortasından akan nehrin kıyısında iki timsah yatıyor. Su aygırı ise nehrin tam ortasında duruyor. İki gün kalıp safari yaptığımız Masai’de kuşlar dışında ses çıkaran bir hayvana rastlamadık. Burada sessizlik hakim. Ses çıkarmak, yerini belli etmek ve başkasına yem olmak anlamına geliyor. Bir metrelik tepeciklerin üzerinde kıpırdamadan heykel gibi duran yaban keçileri var. 500’er metre arayla tepelerde bekleyen bu keçiler nöbetçi.
Radyodan istek parça; bizon sesi
Aslan, çita, sırtlan ve çakallar, zebra, keçi ve bizon sesine çok duyarlı. Cipin teybinden verilen bir zebra sesi onları hemen avlanma düzeni almaya yöneltiyor. Bu vahşi hayvanlara her rastladığımızda rehberler teypten avladıkları zebra, bizon, antilop sesi verdi. Bizim talihimiz yaver gitti ve biz çok defa vahşi hayvanlara rastladık. Ve bu zebra ve bizon sesleri sayesinde aslanlar, sırtlanlar ve çakallar aracımızın yakınlarında dolanıp durdu.
Sırtlanlar hayallerimi yıktı
Ege’nin bir köyünde koyun sürüsüne saldırıp çoban köpekleriyle boğuşan sırtlan hikâyeleriyle büyüyen ben, ilk defa canlı sırtlan sürüsünü, tilki ve çakalları burada görüyorum. Sırtlan ve çakal, çelimsiz köpeğe benziyor. Zihnimdeki kangal çoban köpekleriyle boğuşan iri, heybetli sırtlan, çakal hayalleri burada yıkıldı!
Ormanların kralı aslanı görmeyince dinmiyor heyecan. Ve nihayet günbatımına yakın yavrularıyla oynaşan bir dişi aslanı uzaktan görüyoruz. Cipten verilen zebra sesine dayanamayan iki dişi aslan aracımızın etrafında dolaşıyor. Yavrularını ise uzakta bırakıyor. Aslan yaklaşınca üstü ve yanları açık safari cipinin dışına sarkan gruptakilerden biri ‘ne olur ne olmaz’ diye korkudan içeri oturuyor. Kamera kaydı yapmakta olan bir başkasının ise sesi titriyor. Doğal ortamında görülmesi en heyecan veren hayvan, aslan. Yine cipimizden verilen zebra sesi üzerine bulundukları yeri terk edip avlanma düzeni alıyorlar. Aslanlar avdan önce bir plan yapıyor, avlarının etrafında daire oluşturuyor ve sonra avını yakalıyor. Aslanlar, sanki hiç insan yokmuş gibi davranıyor.
Şoförümüz, Masai Mara bölgesinin tek yerli kabile köyü Masaili Yusuf anlatıyor: “On gün önce dişi bir çita 4 yavrusu için bir hayvan avlamış. Aslan bu ava el koymak istiyor. Yavrularını besleme kaygısıyla avını vermeyen çitayı aslanlar parçalıyor. Anneleri ölen 4 yavruyu bölgedeki görevliler buluyor. Şimdi bu 4 çita, tekrar doğaya salınmak üzere insan eliyle besleniyor.”
Obama’nın memleketindeyiz
Bizim bir diğer rehber şoförümüzün ismi ise John Ali. Yusuf, ona John diye hitap ediyor. Biz ise safari boyunca hep Ali diye seslendik. Buralarda bir Hıristiyan bir Müslüman ismini aynı anda çocuğa koymak yaygın. Rehberimiz John Ali ya da Amerikan Başkanı Barack Hüseyin Obama gibi. Barack Hüseyin de Kenyalı ve Masai’ye yakın bir köyden. İngiliz işgalinden önce yüzde 90’ı Müslüman olan ülkenin bugün yüzde 80’i Hıristiyan. Müslüman olduğunu unutmayan aileler çocuğuna Hıristiyan isminin yanı sıra bir de Müslüman ismi koymuş.
200 yıl aradan sonra ülkeye gelen ilk beyaz Müslümanlar ise Türkler. Nairobi’de Latek Holding’in Yapı Market açılışında konuştuğumuz Türk okulunun müdürü Ahmet Ökmen Bey, 4’ü Nairobi ve 2’si ülkenin liman kenti Mombasa’da olmak üzere 6 Türk okulu olduğunu söylüyor.
Açılışa Başbakan Yardımcısı Moses Mudavadi de katılıyor ve açılış sonrası Türk gazetecilerin sorularını cevaplıyor. Bir tercümana ihtiyaç olunca Ahmet Ökmen ile birlikte açılışa gelen Türk okulunun öğretmeni imdada yetişiyor ve tercüme görevini üstleniyor. Kenya, aylık 100 dolar ücretle geçinseler de sıcakkanlı ve yüzleri gülen ‘siyah inciler’ ülkesi.
30 doların yoksa bu köye giremezsin
Bölgeye adını veren ise buradaki yerli kabile köyü Masai. Benim bu köyde anlayamadığım, her ziyaretçi başına 30 dolar alınan bu köyde nasıl sadece tek odalı en fazla 20 metrekarelik duvarları samandan, penceresi sazdan yapılan bu odalarda bu insanların yaşadığı. Bir dağın yamacında yer alan Masai’de insanlar vahşi hayvanların ortasında keçi ve inek-öküz besliyor. Tarım yok. Turistik hale gelmiş bu köyde cep telefonu var. Masai köyünde de bir gece önceki yerli dansı yapılıyor. Köyde, ortası bizim incir gibi beyaz ve yumuşak olan özel bir ağaç, sert bir ağaca sürtülerek oluşturulan köz ve bu közle otun tutuşturulmasıyla ateş yakılıyor. İlkellik diye bildiğimiz ateş yakma hikâyesi meğersem bu özel ağacın marifetiyle yapılan bir nimetmiş.
Masai köyünden sonra otelimize, sonra yine toprak pistli havaalanımızdan bu kez iki grup halinde daha küçük uçaklarla, yine yoldaki yolcular için dolmuş gibi inip kalkarak Nairobi’ye varıyoruz. Uçakta dönerken güneşin gündüz 30 derece olduğu, gece sıcaklığın 15 dereceye düştüğü safaride yandığımızı, tenimizin yandığını fark ediyoruz. Ve İstanbul’da bizi soğuk bir hava, kar kış karşılıyor. Masai’den geriye kalan, anılarımız ve fotoğraflarımız oluyor.
Kaynak: Zaman
Yorumlar