Bir yılda dört mevsim olsa da, tekstil ve moda dünyasında asıl olarak iki mevsim yaşanır. İlkbahar-yaz, neşe ve canlılığı, sonbahar-kış hüznü ve yalnızlığı yaşatır insana. Elbette mevsimler arası geçişler var. Bazen iklim sapmaları olsa da, nihayetinde oturmuş bir mevsim değerleri var.
Bir tarafta yağmur ve güneş varken, diğer tarafta kar ve fırtına hayatımızı şekillendirir bizim. Giyim kuşamımız, davranışlarımız değişim gösterdiği kadar, moda ve trendlere de damgasını vurur mevsimler. Madem ki sonbahara giriş yaptık; ara sıra pastırma yazları dediğimiz günlük güneşlik günlerimiz olsa da, artık hazan mevsimine hazır olmalıyız.
Kuru yaprakların hışırtısı ne kadar romantik olarak karşımıza çıksa da, hüznün arefesindeyiz biz. Kılık kıyafetimiz, ruh iklimimiz içinde bulunduğumuz mevsimin şartlarına göre de değişir. Sonbahar, güz oluşuyla hazan mevsimi olduğu kadar, aynı zamanda hüzün mevsimidir biz kadınlar için. Hüzün ve yalnızlık duygusu belki de kadınların içine düştüğü bir kısır döngüdür.
Sonbaharla birlikte, dış giyim ve iç kıyafetlerimiz kumaş, renk, doku, şekil ve model olarak değişir elbet. Morlar, tabalar, kahverengiler, sarılar, hatta ruh haline göre siyah ve griler giyindiğimiz kıyafetlerde bulur kendini. Parlak, ve canlı tonlarda diyebileceğimiz bütün renkli kıyafetler, artık gardırobumuzun en arka sıralarında yer alır.
Tabiatın sonbahardaki renk skalası içinde kendimize yer ararız. Bu bir hüzündür aslında. Doğanın sonbahara ayak uydurduğu gibi, bizler de kıyafetlerimizle, ruh halimizle bir parça da biz oluruz sonbaharın hüznünde.
Yorumlar