ŞUBAT; Yarayla Alay Eder, Yaralanmamış Olan

ŞUBAT; Yarayla Alay Eder, Yaralanmamış Olan

ZeynepKaraca-Yazıları-ŞUBAT-Dizisi

Televizyon izleyicileri arasında son yıllarda bir ayrışma oldu ilk grup klasik, çok izlenen kanalların popüler dizilerini izleyenler ikincisi ise -benim de içinde bulunduğum- herkesin bilmediği ancak uzun zamandır dizi izlemeyenleri yeniden ekran başına kilitleyen alternatif dizileri izleyenler. Pek çoğunuzun hemen tahmin edeceği üzere şimdiye dek ikinci grubun en sevdiği dizilerin başında Leyla ile Mecnun ve Behzat Ç. geliyorken artık (en azından benim için) bu dizilerin ilk sırasında ŞUBAT geliyor.

TRT1’in Onur Ünlü ve dolayısıyla Eflatun Film’le tanışıp kaynaşması beraber birbirinden güzel işler yapmaya başlaması sonucu izleyici oranında baya bir artış olmuştur herhalde. Ama konumuz reytingler değil, Şubat.

Şubat’ı Neden Seviyorum?

Öncelikle izleyicinin zekâsına saygı duyduklarını düşündüğüm için. Çünkü genelde diziler ilk birkaç bölüm hariç zaman ne gösterirse, seyirci ne beklerse ona göre yazılır haliyle yamalı senaryoda bolca mantık hataları bulunur. Uzuuuun uzun bakışmalardan bahsetmiyorum bile! Fakat Şubat’ta merak unsuru yüksek olduğundan ve her taşın altında geçmişe dair saklı bir şey bulunduğundan o taşlar rastgele seçilmemiş aksine çok önceden tek tek düşünülüp yola özenle yerleştirilmiş. Bin Bir Gece Masalları’nda Şehrazat’a hikâye anlatmayı öğreten kişi dinleyiciyi ‘peki şimdi ne olacak? ondan sonra ne olmuş?’ noktasında çıldırasıya bir merak içinde bırakmasını tavsiye eder ya aynı o misal Şubat’ta da senarist öyle yazıyor ki bulduğun ipucuna sevinirken bir diğerini merak etmeye başlıyorsun. Dolayısıyla dizi izleme işi bir vakit öldürme değil düşünme ve görsel bir keyif alma haline geliyor.

Diğer bir nedenim iyi-kötü meselesine vurgu yapılıyor olması. İyilik kötülük arasındaki mücadeleye değiniyor olması, beni bu konuda düşündürmesi. Bu durum başkalarının da dikkatini çekmiş olacak ki dizi oyuncularıyla yapılmış bir röportajda iyilik-kötülük hakkında ne düşündüklerini onlara soruyorlar, dizinin Duble’si (biz onu Uzak İhtimal’deki müezzin Musa olarak tanımıştık) bakın ne diyor: ‘her insan iyilik üzerine doğar, şu sıralar Peygamberler Tarihi okuyorum ve vay be hiçbir şey değişmemiş diyorum. İnsanın ruhunda, bedeninde bir değişme oluyor ama olaylar hep aynı. Habiller Kabiller vardı ve olacak, Kabil olmak Firavun olmak Nemrut olmak da var aynı insanın Yusuf, İbrahim ve Davut olma ihtimali de var. Bence kötülük değişmez her çağda aynıdır ama insanın gözünde normalleşebilir. Bu çok ürkütücü geliyor. Uyuşuruz, uyuruz. ‘Hangi çağda yaşıyorsun?’ tesellileriyle geçiştiririz.’

ZeynepKaraca-Yazıları-ŞUBAT Dizisi

Kadrosu

Önemli bir diğer sebep ise her bir oyuncunun çok başarılı olması. Teker teker yahut bir arada, her durumda çok iyi oynamaları. Her biri başrol oynayabilecek, içinden üç dizilik kadro çıkaracak başarılı bir ekibe sahip olması. Ablamla konuşurken bana, kamera arkasında ne eğleniyorlardır diye düşünüyorum sürekli, dedi sonra ben set fotoğraflarına bakınca gördüm ki gerçekten çok eğleniyorlar. Oyuncuların arasına elinde tespihiyle oturmuş bir Onur Ünlü, Deli kıyafetleri içinde ama çekim bitince kendi haline dönüp eğlenmeye başlamış bir Sermet Yeşil, kamera arkasında da tayfa olarak takılan bir ‘tayfa’, yüzünde Şubat’ın yara iziyle gülümseyen bir Alican Yücesoy. Hatta Mecnun kıyafetiyle seti ziyarete gelmiş bir Ali Atay bir İsmail Abi 🙂 hal böyle olunca bu yaptıkları işe de başarı olarak yansıyor.

ZeynepKaraca-Yazıları-ŞUBAT Dizisi

Tepeden Tırnağa Herkes Yaralı

Benim için yaralı demek gerçek demektir bu yüzden seviyorum Şubat’ı. Karakterleriyle, kıyafetleriyle, yeraltında yaşıyor olmalarıyla, Şubat karakterinin şahsına has bazı özellikleriyle fantastik bir yanı olsa da herkesin boynunda taşıdığı bir yarası olmasıyla, farklı zannedilen hayatlar arasında örümcek ağına benzeyen, fark edilmeyen ama güçlü ağlar olmasıyla bir o kadar gerçek.

Bahsetmek istediğim başka birçok şey var ama okuyucu sıkılmasın diye mâlumatfüruşluk olmasın diye kendimi sıkı sıkı tutuyorum. Ama siz içinde Onur Ünlü & Funda Alp olan bir iş izlediğiniz için bir İsmet Özel şiirine rastlarsanız mesela; ‘halbu ki aşk başka ne olsundu hayatın mazereti’ yahut Asaf Halet Çelebi’nin İbrahim’inden ‘İbrahim, gönlümü put sanıp kıran kim’i duyarsanız şaşırmayın.

Unutmayın Şubat, her cuma TRT1’de!

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir