Son dönemlerde çeşitli dergi ve İnternet sitelerinde popüler olarak kullanılan bir tanımlama var: ‘Süper Kadın Sendromu‘. Ne oldu da bu ‘sendrom’ karşımıza çıkmaya ve popüler olmaya başladı? Hızla gelişen dünyamızın modern yaşamı ve ekonomik şartları kadınların hem iş hayatında yer almasına hem de iş hayatında yer almayan kadının toplumda daha çok yer bulmasına olanak sundu. Kadın evinden çıkarak iş hayatına, toplumsal yaşama adım attı ve kendisine orada bir yer bularak var olma çabası içerisine girişti. Artık kadının yeri evi olmaktan çıktı. Kadının evde ki sorumluluğu ev dışında da oluşmaya başladı. Sorumlukları artan kadınlar iş hayatı ve sosyal hayatta erkek egemenliğine yönelik algıyı da bir kenara bırakır oldu.

Süper Kadın Olmak Güçlü Olmak mıdır?

İş hayatı veya aktif sosyal hayat bir yandan kadının saygınlığı, ekonomik özgürlüğü ve özgüvenine katkı sağlarken bir diğer yandan da geleneksel değerlere dayalı tutumların sürdürülmesi kadın için çeşitli sorunları ortaya çıkarır oldu. Kadının toplumda ki geleneksel rolü olan anneliği, eş ve ev kadını rolleri, iş kadını rolleriyle de birleşince zaman zaman karışıklıklara yol açarak, güçlükler yaşanmasına sebebiyet vermeye başladı. Aynı an da hem özbakımı yerinde mükemmel bir eş, bir anne, mükemmel bir evlat, başarılı bir iş kadını ve hatırnaz bir arkadaş olma rolleriyle karşı karşıya kalan kadın; dışarıdan “süper kadın” olarak görünüyor olsa da zamanla yorulmaya/tükenmeye, iç dünyasında kendi içine dönmeye, daralmaya, bunalmaya başlamakta ve bu pozisyonları arasında sıkışmaktadır.

Bu denli sıkışmış, bunalmış bireyde; çökkünlük, gerginlik, huzursuzluk, mutsuzluk ve umutsuzluk tükenmişlik gibi depresyon halleriyle karşılaşmak olasıdır. Bununla birlikte, kendisini başarısız, yetemeyen veya beğenilmeyen olarak hisseden kadın anne ve eş rolleriyle ilgili vicdan azaplarını da ruhsal dünyasında taşırken ilişkilerini sağlıkla sürdüremez. Zaten bunalmış olan ve benlik saygısı/özgüveni azalan kadın için bu durum daha yüksek şiddette algılanarak problemlerin içerisinden çıkılamaz hal almaktadır.

Toplum tarafından “süper kadın” olarak algılanan bu kadınlar terapiye başvurduklarında, genellikle anlaşılmadıklarından, kendilerine vakit ayıramadıklarından, yalnızlıklarından, hayattan keyif alamadıklarından ve sıkışmışlıklarından yakınıyorlar. Yorucu uğraşlar sonucunda kadınlar ruhen ve bedenen çöküyorlar. Ve ne yazık ki sahip oldukları “güçlü kadın”, “süper kadın” v.s. gibi tanımlamalarla birlikte de kendi içsel çatışmaları başlıyor ve bu dış dünyalarına da yansıyor. Oysa kabul edilmesi gereken nokta, mükemmel olmanın ulaşılması zor bir hedef olmasıdır.

Süper olunamayacağını kabul ederek, elinden geldiğince iyi olmaya çalışmak, ihtiyaçlarını çevrelerine dile getirmek ve yardım istemekten çekinmemek oldukça önemlidir. “Süper kadın” olarak güçlü görünmek artan sorumluluklar üzerine yenilerini eklemekten başka bir işe yaramayacaktır ve yanında mutsuzluğu, memnuniyetsizliği getirecektir. Burada içinize atarak ve her şeyi ben hallederim diye düşünerek “süper kadın” olmak yerine açık iletişim kurarak yorgunluklarınızı, zayıf düşmüş olabileceğinizi kabul ederek yardım istemekten çekinmeyin.

Unutmayalım ki süper kadın yoktur ancak sorumluluğu artan ve artmaya devam eden kadın vardır. Destek ve stres kaynakları arasında bozulan dengelerin yeniden düzenlenerek karışmış olan rollerin ve pozisyonların tekrardan tayin edilmesiyle daha rahat, mutlu ve huzurlu bir yaşama geçilebilmesi mümkündür.

Klinik Psikolog Merve Tunay Dünya
Danışmanlık Merkezi: Akasya Kent Kule A-1 Blok Kat:29 No:179 Üsküdar
Telefon: 0532 557 77 29
bilgi@monapsikoloji.com