20. yüzyılda pek az şey çocukları, televizyon ve son yıllarda da İnternet kadar etkilemiştir. Televizyon, kitlesel medya tipleri içerisinde çocukları en fazla etkileyen araçlardan biridir. Üstelik televizyonun birey üzerindeki ikna gücü de şaşırtıcı derecede yüksektir.
Birçok çocuk televizyon karşısında, ebeveynleriyle geçirdiğinden daha fazla zaman harcar. Küçük çocuklar acaba günde ne kadar televizyon izlemektedir? Araştırma sonuçları, küçük çocukların günde 2 ile 4 saat arasında değişen rakamlarla televizyon izlediğini ortaya koymaktadır. Bu oran bir hayli yüksek öyle değil mi?
Televizyon, maalesef ki çocukları pasif öğreniciler yapmaktadır. Çocuklar kalıp yargıları, saldırganlığı, şiddeti, dünyaya dair gerçekçi olmayan düşünceleri televizyon ve medya aracılığıyla öğrenmektedir. Özellikle ev ödevlerini yapmakta zorlanan çocukların da televizyon ve bilgisayara daha bağımlı çocuklar olduğu görülmektedir.
Çocuklar televizyon izlemeye çok fazla zaman ayırdığında daha doğrusu televizyona çok fazla maruz kaldıklarında şiddet ve saldırganlığı içselleştirmekte, normalleştirmektedir. Televizyon izleyen çocuklarda bu nedenle saldırganlık eğilimi ve buna bağlı olarak anksiyete yani kaygı ve endişe gibi duygular daha fazla görülmektedir?
Masum olarak düşündüğümüz sıradan bir çizgi filmde saatte 25’ten fazla şiddet içeriği bulunmaktadır. Okul öncesi çocuklar üzerinde televizyonun etkilerini araştıran bir araştırmacı, şiddet ögelerinin bulunduğu çizgi filmleri izleyen çocukların, anaokulunda da aynı eğilimi gösterdiklerini, arkadaşlarını tekmeledikleri hatta onların boğazını sıktığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda televizyonu sürekli izlemenin, artan bir şiddet eğilimine yol açtığı da bilimsel çalışmalarca desteklenmektedir. Televizyonda şiddet ve saldırganlık ögelerine maruz kalan çocukların, ilerleyen yaşlarda da bu tür davranışları akranlarına göre daha fazla ortaya koyduğu görülmektedir.
Sadece televizyon değil elbette, bilgisayar oyunları, videolar, İnternet üzerinden izlenen videolar da maalesef çocukların endişe ve kaygı düzeyini giderek arttırmakta ve onların “güvenli dünya” algılarını büyük ölçüde geri dönülemez şekilde tahrip etmektedir. Aynı zamanda bu endişe, şiddet ve saldırganlık eğilimi sadece erkekleri değil, kızları da ciddi şekilde etkilemektedir.
Televizyon, topyekun kötü değildir. Ancak çocuklarda özellikle dikkat edilmesi gereken bir yapıdır. Örneğin; çocukluğumuzdan hatırladığımız Susam Sokağı isimli programının, tüm dünyada çocukları pozitif sosyal davranışlara yönelttiği bilinmektedir. Önemli olan çocuklara televizyon izletme dengesini ve ölçüsünü kaçırmamaktır.
Üzülerek görüyorum ki, pek çok anne çocukla baş edemediğinde veya öylesi kolayına geldiği için çocukları televizyon, akıllı telefon veya tablete maruz bırakmaktadır. Kendilerini de “anne olunca anlarsın” gibi ifadelerle savunmaktadır. Bir süreci yönetebilmek için illa ki o davranışı deneyimlemek gerekmiyor. Çocuğu, televizyon ve tabletten uzak tutabilen, bunu yaparken de çok yaratıcı beceriler sergileyen anneler de tanıyorum. Dürüst olmak lazım ki, insan her zaman en kolay yolu seçer. Ancak seçilen bu kolay yolun bedelini bugün ve gelecekte çocukların ödeyeceği unutulmamalıdır.
Diyeceğim o ki, çocuk yetiştirmenin bir ideali, bir püf noktası yok. Çocuk yetiştirmek doğal olarak toplumsal genetiğimizde var ve bunu kuşaktan kuşağa aktarıyoruz. Anne olan her kadın, çocuğu için iyi veya kötü olanı bilir, bunu mutlaka bilir. Anneliğin uygulamasında görülen farklılıklar, annelerin kişilik özellikleriyle ilgili olsa gerek. Çocuk sahibi olmak bir sorumluluk. Anne veya baba bir şeyi istiyor olduğu için çocuğu olumsuz bir koşula maruz bırakmak ne kadar vicdani düşünmek lazım..
Çocuklarımızı koruyalım, kollayalım. Onlar bize emanet.
İyi bir hafta olsun.
Sevgiyle..
Yorumlar