Geçtiğimiz Cuma günü, ABD Cumhurbaşkanı Donald Trump Irak, İran, Yemen, Sudan, Libya, Suriye ve Somali ülkelerinden gelen kişilerin Amerika’ya alınmaması için sözleşme imzaladı. Amerika’da yaşayan Müslümanlar olarak bir çoğumuz bu kararın yakın gelecekte karşılaşacağımız bir çok ayırımcılığın bir göstergesi olduğunun farkındaydık ama pratikte nasıl bir uygulamaya geçilecek ondan emin değildik. Tabii bu anlama gayreti kısa sürdü. Cumartesi öğlen sularında dünyanın 7 ülkesinden uçuş yapıp daha bu karar imzalanmadan yola çıkan yolcular ulaştıkları Amerika şehirlerinde büyük bir şokla karşılaştılar. Amerikan vatandaşı, yeşil kart oturma izni olan Müslümanların yanı sıra, vize alıp ailelerini ziyaret etmeye gelen yaşlı anne, babalar, ve küçük bebekler hava alanlarının pasaport kontrol bölümünde göz altına alındılar.
Bu hava alanlarının arasında Dallas Uluslararası Hava Limanı da vardı. Ve ne yazık ki göz altına alınan en çok yolcu Dallas şehrinde idi. Sosyal medya aracılığıyla yaşananlardan haberim olduğunda kızlarımla Dallas’ın sevdiğim Fransız kafelerinden biri olan La Madeleine’de bilgisayarımda çalışırken haberdar oldum. Aynı masada büyük kızım kitabını okuyor, küçük kızım da ödevlerini yapıyordu. Yanımızda ise 70 yaşlarında babacan bir amca oturuyordu. Beyefendi masasından kalkıp bizim masamıza doğru yaklaştıktan sonra, “Afedersiniz, sizi rahatsız ediyorum ama sizinle konuşmadan gitmek istemedim. Son günlerde yaşanan Müslüman yasağından ve Başkan Trump’ın aldığı çirkin, ayırımcı kararlardan dolayı, bütün Amerikan halkı adına siz Müslümanlardan özür dilerim” dedi. Sözlerine şöyle devam etti, “Ben uzun süredir Dallas’da yaşayan bir Yahudiyim. Ve bir Yahudi olarak siz Müslümanların karşılaştığı ayrımcılığı çok iyi anlıyorum. Ama bir çok Amerikalı Trump’ın yaptığının yanlış olduğunu düşünüyor ve Müslümanları seviyor. Yalnız olmadığınızı hatırlatmak istedim” dedi. Bu güzel düşünceleri ve güzel hareketi için ben de beyefendiye teşekkür ettim. Twitter’da haberlere bir kez daha göz atayım derken Dallas’da hoca olan Şeyh Omar Süleiman’ın çağırısını gördüm. Müslümanların göz altına alınmasını protesto etmek için bütün Dallas halkını DFW hava limanına davet ediyordu. Biz de apar topar eşyalarımızı toparlayıp hava limanına doğru yola çıktık.
Protesto Dallas’ın Uluslararası terminali olan D4 kapısında çoktan başlamıştı. 29 senedir oturduğumuz Dallas şehrinde bu kadar büyük bir kalabalığı ilk kez görüyordum. Hatta, bu terminale bugünkü gelişim bana daha önceki gelişlerimi hatırlatmıştı. 29 Nisan 1988 senesinde Türkiye’den başörtüsü yasağından dolayı ayrıldığımız ve yerleşmek üzere geldiğimiz Dallas’da biz de bugünkü yolcular gibi bu uluslar arası terminale inip pasaport kontrolünden geçmiştik. Pasaport kontrolünde çalışan görevlilerin güler yüzü ve işlemlerimizi tamamladıktan sonra “Dallas’a hoşgeldiniz” demeleri ana vatanımızdan kilometrelerce uzak bu topraklarda bizi memnun etmişti, hatta on iki yaşında geldiğim bu şehir, bizim uzun süre yaşayacağımız çocuklarımızı büyüteceğimiz yer olmuştu.
Hava limanında adım atacak yer yoktu. Protestoda yer alan aktivistleri şöyle bir saysam diye düşündüm ama ne mümkün. Aktivistlerin arasında her ırktan, her dilden insanlar vardı. 4 yasındaki kızlarını ve 10 aylık oğullarını yanlarına alıp gelen bir Amerikalı aile ve hiç tanımadığım görmediğim binlerce gayri Müslim, hepsi göz altına alınan Müslümanların bırakılması için burada idiler ve yapılan haksızlığı protesto ediyorlardı. Gönüllüler, şişelerle su, kraker dağıtıyorlar, ara sıra bir pizza kutusu elden ele uzatılıyordu. Hiç durmadan devam eden slogan sesleri ise bir birinden güzel cümlelerle hava limanında yankı yapıyordu. “Müslüman hakları, insan hakları”, “Nefrete hayır, korkuya hayır”, “Bana demokrasiyi göster, işte demokrasi budur”, ve “Onları bırakın, onları bırakın” gibi sloganlarla hep bir ağızdan protesto yapılıyordu.
Gönüllü avukatlar hiç durmadan çalışıp içeride göz altına alınan yolcular için bir çözüm üretmeye çalışıyorlardı. Amerika’nın diğer şehirlerinde de bütün hava alanları protestocularla dolup taşıyor, halk göz altına alınan yolcular bırakılmadığı sürece alanı terk etmeyeceklerini bildiriyorlardı.
Dallas belediye başkanı Mike Rawlings, Amerikan-Müslüman İlişkileri Organizasyonu, Şeyh Omar Süleiman ve yüzlerce protestocu sayesinde 2 gün süren protesto sonucunda Pazar gecesi itibarı ile Dallas’daki bütün göz altına alınan Müslümanlar ailelerine kavuştu. Trump’ın Müslüman düşmanlığının yakın gelecekte son bulmayacağından şüphemiz yok, ama Dallas’da ve Amerikanın diğer şehirlerinde yüz binlerce gayri Müslim’in sergilediği durusun gösterdiği üzere, insanlık ölmedi ve protestolarda da tekrarlandığı gibi “Sevgi nefrete galip gelir” sloganı doğrulandı.
Yorumlar