Eskiden günlükler vardı, bir de hatıra defterleri. Her sayfanın başında “…kalbin kadar temiz bu beyaz sayfayı bana ayırdığın için…” ve genelde sonunda “sepet sepet yumurta…” ile biten cümleler… Günümüzde, günlük tutma alışkanlığının çok azaldığı malum. Ancak günlükler yerine koyduğumuz yeni defterlerimiz var .. Belki de, bir nevi yaşam güncesi onlar. Bahsettiklerim neler mi? Twitter, Facebook, Instagram ve diğerleri…
Günlük tutmak demek, yaşadığımız her anı tek tek yazmak değil zannımca. Benim için günlük tutmak, o günün işlenmiş hali, yorumlanmış hali anlamına geliyor. Belki sayfalarca değil de, bazen tek bir cümleyle karalamak o beyaz sayfaları. Olmadı, ben günlük tutamadım. Ama çok sıkı günlük tutan insanlar tanıdım. Gıpta ile baktım hep onlara. Çoğu zaman gerekli olduğunu da düşündüm. Ama bir atalettir tutamadım işte. Ve birkaç gün önce, manevi annem dediğim melek yüzlü insan, içinde fotoğraflar, zarflar ve bir de defter olan kadife bir çanta getirdi. Çantanın içinde, birbirini hulusi kalp ile seven iki insanın birbirine yazdığı mektuplar, şiirler vardı ve bir de defter… O defteri daha önce de duymuştum, varlığından haberdardım ama görünce sormadım.
Bazı şeylerin mahremiyetine sonsuz inananlardanım. Ve o defteri kimsenin, hatta çocuklarının bile okumadığını biliyordum. Fotoğraflara baktık. Sonra bir şiir düştü fotoğrafların arasından, sonra bir akrostiş, mektuplar, bir kart… Fotoğraflara birlikte baktık, şiirleri birlikte okuduk. Defteri okumaksa benim haddim değildi. Ama birden defteri açtı ve: “ kızım, çocuklarıma bile okumadım, onlar için daha zamanı gelmedi ama sana burada yazılanları okumak istiyorum ” dedi. Baktım, “özelse okumayın” diyecek oldum, susturdu, reddetmek de haddim değildi. Açtığı defter eşinin günlüğüydü. Henüz daha çocuklarının bile okumadığı bu defterin sırlarına nail olmak da benim için ağır bir sorumluluktu. Hayatımda gördüğüm en güzel defterdi, belki de bana öyle geldi. Çok düzgün bir el yazısıyla, çok güzel cümleler ile gün gün yazılmış bir hayata tanık oldum. İlk yazı on dört yaşına tekabül ediyordu. Günlüğün ilk sayfasında, bu günlüğün neden tutulduğuna dair, muhtemel ki kendinden sonra okuyacaklar için yazılmış bir açıklama vardı .Okul hayatı, bir baba ile oğlunun ilişkisi, memleket özlemi, yar özlemi, askerlik, evlilik derken koca bir ömür… O defter, bir gün birileri o defteri okusun diye özenle yazılmıştı. Abartılı hiçbir şey yoktu. Her şey samimi ve gayet mütevaziydi. Tam bir hayat dersi. Irmakta yüzerken, yolu okyanuslara çıkmış bir balık gibi hissettim kendimi… Hepsini okumadım, okuyamadım. Ortada bir rıza bile olsa, bu okuduklarımız helal bile olsa, buna iznim ve haddim olup olmadığı konusunda şüphede olmak bile bana yetti. Başımı kaldırdığımda ikimizinde gözlerinden bir nehir geçiyordu… O defteri yazan eller, o defteri yazan kalp şu an Cennet-i Mualla’da derin bir istirahatte… İyi ki yazmış o günlükleri, nurlar üzerine olsun…
Bir defter, bazen bir ömrü anlatmaya yetermiş, bunu öğrendim. Hayatın içindeki derin kederleri, ölçüsüz mutlulukları, başlangıçları, sonları, umutları bir defter anlatırmış demek ki… Demek ki, yaşanmış bir günü unutmamak adına, tarihe düşülen notlar gibi günlük yazmak da. Artık hatıra defterleri çok nostaljik gelse de kulaklarımıza, yerlerini yine de boş bırakmadık. Bugün günlük tutan bir insana rastlamak çok nadir bir olasılık. Ancak bahsettiğim üzere, sanki bir günlükmüşçesine kullandığımız yeni defterlerimiz var. Belki twitter gibi sosyal medya araçlarının kadife bir çantaları yok ama yine de duyguları, bugünü, geçmişi, yarını, olanları, olmayanları sığdırdığımız çekmeceleri var…
Sosyal medya üzerine, tez üstüne tez yazılabilir. Sosyal medya ne kadar sosyaldir orası da muamma ancak sonuçta artık hayatımızın bir parçası. Ve bugünün insanının hızına belki de günlükler değil, bu araçlar daha uygun. Anlık yazılar yazmak, fotoğrafı çek-paylaş gibi hizmetler bir defterin solgun yapraklarına yazmaktan daha kolay belki de… Tarihe bir iz düşmek, düşürmek istercesine ; belki de unutmamak, unutturmamak ve de unutulmamak için yazıyoruz… Bugünü de yazıyoruz, geçmişi de yazıyoruz, geleceği de… Savaşları yazıyoruz ve ölümleri… Yazılan her şey, aslında bir yaşamın günceleri. Bir gün dönüp geriye baktığımızda, bir solukta okuyacağımız bir günlükten ibaret hepsi…
Selam ve dua ile
Yorumlar