Musfata Kutlu’nun Uzun Hikaye’si 12 ekim Cuma günü vizyona girdi.
Esasında ben, bir Mustafa Kutlu kitabının sinemaya aktarılacağını duyduğumda şaşırmıştım önce, çünkü onu böyle şeylere yanaşmayacak biri gibi düşünürdüm. Yanılmışım. Yönetmen güvendiği birisi olunca hikayesini emanet edebilirmiş. Sonra yönetmenin Osman Sınav olduğunu duyunca şaşırmakla ‘başka kim olacaktı ki’ demek arasında gidip geldim. Sinema eleştirmeni değilim ama biliyorsunuz işte, Sakarya-Fırat falan…
Hepimizin bildiği gibi romanların sinemaya aktarılmasıyla alakalı bazı sorunlar var. Eğer daha önce kitabı okumuşsak sinema salonundan ‘kitap daha güzeldi’ diye memnuniyetsizlikle çıkarız. Çoğu zaman böyle söyleyeceğimizi bildiğimiz halde ‘acaba yönetmen benim düşündüğümü düşünmüş müdür’ diye merak eder yine de gideriz. Başarıyla sinemaya aktarılmış pek çok kitap olsa da, Dövüş Kulübü, Yüzüklerin Efendisi, Ölü Ozanlar Derneği, Tiffany’de Kahvaltı aklıma ilk gelenler, yine de çok sevdiğimiz bir kitap beyaz perdeye aktarılacağı zaman ‘acaba güzel olacak mı? ahh kesin rezil edecekler canım kitabı! şimdi anlayan anlamayan herkes izleyecek ziyan olacak’ diye içimiz içimizi yer. Uzun Hikaye de benim için öyle açıkcası.
Henüz filmi izleme fırsatı bulmadım ama yayınlanan fotoğrafları içimi ısıttı, belki de bu sefer güzel bir iş olmuştur dedim kendi kendime. Fragmanı izlediğimde çeşitli işlerde izleyip de sevdiğim oyuncuları bir arada sevdiğim bir hikayenin içinde görünce… İşin açıkcası gözlerim dolunca önyargılarım biraz daha yıkıldı. Ne diyelim bu hafta Uzun Hikaye’ye bir şans verelim, gerek oyuncularla gerek yönetmenle yapılan röportajlardan çıkardığım kadarıyla temiz ve dürüst insanların anlatıldığı, sevginin anlatıldığı bir film izleyelim.
Kısaca bilgi vermek gerekirse: başrollerini Kenan İmirzalıoğlu, Altan Erkekli, Güven Kıraç, Zafer Algöz, Tuğçe Kazaz, Ushan Çakır, Cihat Tamer ve Erkan Avcı’nın paylaştığı film 1940’lı yıllarda ufacık bir çocukken dedesiyle Bulgaristan’dan göçerek Eyüp’e yerleşen Bulgaryalı Ali’nin (Kenan İmirzalıoğlu) hayatını anlatıyor. Hikaye; 1950’li yıllarda Bulgaryalı Ali’nin delikanlılık çağlarında Eyüp’te yazlık sinema işletmecisinin kızı Münire (Tuğçe Kazaz) ile birbirlerine sevdalanıp kaçmaları ile başlıyor. Gözlerinin içindeki kocaman gülümseyişiyle gittiği her yeri güzelleştirme isteği olan Ali’nin karşı koyamadığı eşitlik ve adalet tutkusu da işin içine girince; Münire, biricik oğulları Mustafa ve Ali gittiği her kasabada hayatın farklı bir yüzüyle tanışıyor. 1960’lı yıllardan 1970lerin sonuna kadar uzayıp giden, demir yolları boyunca devam eden ve kasaba kasaba süren ‘Uzun Hikaye’; kimi zaman hüzünlü ve iç burkan, kimi zaman neşeli ve coşkulu, kimi zamansa heyecanlı ve romantizm yüklü bir macerayı anlatıyor…
Velhasıl izdiham.com’daki minik röportajında Mustafa Kutlu’nun söylediği şu sözlerle bitirmek istiyorum:
‘Galaya gidenler “muhteşem” diyorlar. Osman zaten çok başarılı bu konularda… Kenan da “Hayatımın rolünü oynadım.” diyor. Filme giden herkes ağlamış, filmi ağlayarak izlemişler. Bu da hâlâ kalbimizin yaşıyor olduğunu gösteriyor.’
Doğru; ağlayabiliyorsak, hâlâ yaşayan bir kalbimiz var demektir…
Fragman için: uzunhikaye.com
Yorumlar