Yaşamın İpleri Senin Elinde… Peki Ya Mutluluğun İpleri?

Yaşamın İpleri Senin Elinde… Peki Ya Mutluluğun İpleri?

Mutlu Olmak Kimin Elinde

Mutluluğu her nereye sakladıysa geçmiş atalarımız, bu yüzyılın insanları hala onu arıyor. Mutluluk, dünyaya gelmiş her canlının kafa yorduğu bir konu. Mutluluk üzerine hangimiz düşünmedik ki? Her birimiz mutluluğu bir kılıfa, şekle bürümeye çalıştık. Mutluluğu kafamızdaki kalıplarla ve sınırlı aklımızla anlamaya çalıştık. Mutluluğu ne kadar tanımlamaya ve sınırlamaya çalışsak da hep eksikti söylediklerimiz ve hep aciz kaldık. Biz tanımladıkça o sürekli değişti ve dönüştü. İnsanlar yüzyıllardır mutluluğun peşinden gitti. Ama mutluluk, peşinden gelenleri hep ardında bırakarak ileriye doğru yürüdü. Neydi yanlış olan?

Mutluluğu onca filozof, bilge ve düşünür dahi tanımlayamamışken, size mutlulukla ilgili bir tarif veya tanım vermek haddimi fazlasıyla aşmak olacak. Açıkçası mutlulukla ilgili bir tanımım da yok zaten. Ancak konuyu hem akademik açıdan hem de yaşamdaki karşılıklarıyla konuşabileceğimize inanıyorum.

Mutluluk ve Depresyon Arasında Bir İlişki Var Mı?

Geçtiğimiz günlerde depresyonla ilgili yazdığım yazıda, depresif ruh haline sahip kişilerin özelliklerini anımsayacaksınız. Depresyon, bir insanın kendisini, çevresini ve hayatını sürekli olarak olumsuz algılamasına yol açan bir patolojidir. Bu insanlar çoğunlukla aşırı bir özeleştiri tutumu gösterirler. Başarıdan çok başarısızlık beklerler. Kendi yaşam performanslarında, başarısızlığı abartır; başarıyı azımsarlar. Gelecek hakkında kötümserdirler. Ancak depresyon geçirmeyen insanlar, tüm bu söylenenlerin aksine, dünyaya tam da pembe gözlükleriyle bakan neşeli kişiler olarak karşımıza çıkar. Depresif olmayan kişiler, içinde bulunduğu “an”ı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan insanlardır aynı zamanda. Bu noktada depresyon ile mutluluk arasında güçlü bir ilişki olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Mutlu Olmak Kimin Elinde

Yaşamın İpleri Senin Elinde… Peki Ya Mutluluğun İpleri?

Yapılan pek çok araştırma, çok sayıda kişinin, kendileri hakkında, gerçekçi olmayan olumlu bir görüşe sahip olduklarını, hayatın kontrolünün büyük ölçüde kendilerinde olduğu ve gelecek hakkında aşırı iyimser bir tavır sergilediklerini ortaya koymuştur. Özellikle daha öncesinde bir depresif atak yaşamamış kişilerin geçmişle ilgili sadece başarılı oldukları zamanları hatırladıkları görülmüştür. Bu kişiler olumlu özellikleri kendi yeteneklerine; olumsuz özellikleri ise başka kişi ve etkenlere atfetme eğilimi göstermektedirler.

Psikoloji literatürü bize açıkça göstermektedir ki, bir insanın kendisini diğerlerinden daha iyi görme konusunda yüksek bir eğilimi vardır. İnsanlar aslında içten içe başkalarından, diğerlerinden daha üstün olduklarına inanırlar. Fakat pek çok insan genel anlamıyla ortalamanın çok uzağında değildir ve üstünlük duygusu sadece bir yanılsamadır. Bu gerçekdışı düşünce insanların mutsuzluğunun da kaynağıdır. Bu konuda yapılan başka bir çalışmada, çoğu insanın bir olay ya da durum üzerinde gerçekte olduğundan daha fazla denetim kurduklarına inandıkları gösterilmiştir. Başarılı yaşantılarını kendi performanslarının ürünü olarak görürler. Başarıyı kendilerine mal ederler ve tüm bu başarının kendi kontrolleri ile gerçekleştiğine inanırlar. Örneğin çoğu insan, bir tavla oyununda zarları bizzat kendileri atmayı tercih etmekte ve başka birinin kendileri adına zar atmasından pek hoşlanmamaktadırlar. Bu nedenle insanlar denetim kurdukları sürece içleri rahattır ve beklenen olumlu sonuç ortaya çıktığında, bu konuda en büyük katkıyı kendilerinin yaptığını düşünmektedirler. Mutluluğu da, sağlıksız bir biçimde, bu kişisel denetimle ilişkilendirmektedirler.

Mutluluk

Mutluluk Hangisi: Aşk Mı, Para Mı?

Çoğu insan gelecek hakkında gerçekdışı bir iyimserlik içindedir. Türkiye’de üniversite öğrencileriyle, gelecek beklentileri konusunda yapılan bir anket çalışmasında, gençlerin sürekli olumlu olaylardan bahsettikleri görülmüştür. Gelecekte yüksek ücretli bir iş, konforlu bir araba, pahalı yemekler, pahalı mücevherler, çok güzel / yakışıklı bir eşe ve zeki çocuklara sahip olmak gibi… Bu düşünceleri dile getiren gençlerin büyük kısmı ise, bu lüks yaşamı “diğerlerinden” daha fazla hak ettiğine güçlü bir inanç duymaktadır. Öte yandan bu gençlere olumsuz olaylar yaşama olasılıkları sorulduğunda gençlerden gelen cevaplar oldukça ilginç. Pek çok genç, bir kaza ya da hastalık geçirme konusunda akranlarının daha yüksek bir ihtimale sahip olduğunu, kendilerinin ise daha az bir olasılığa sahip olduklarını düşünme eğilimi göstermişlerdir. Bu elbette ki sağlıklı bir tavır değildir ve insanı her geçen gün daha da mutsuz edecek kadar zehirli bir düşüncedir. Çünkü kişi bu aşırı beklentilere ulaşamadıkça zamanla iyimserliğinin yerini depresyon almaya başlayacaktır.

İnsanın hayat karşısında iyimser duruşu gerçekçi bir boyutta olursa bu kabul edilebilir bir durumdur. Ancak mübalağalı bir iyimserlik, aşırı olumlu bir gelecek beklentisi ve sürekli olarak diğerlerinden daha üstün olacağı inancı insanı hem mutsuz eder, hem de depresif kılar. Yaşama dair ölçülü bir iyimserlik elbette insana huzur verir. Ancak insanın yaşamdan beklentileri arttıkça, mutluluk tanımı bir araba, güzel bir ev, iyi mobilyalar, kariyer imkanı sunan dolgun maaşlı bir iş, hatta manken gibi bir eş , vs. oldukça mutluluk, peşinden gelenleri ardında bırakmaya devam edecek. Çünkü para, kariyer gibi konulara fazla odaklanmak ve gelecek beklentisini bunun üzerine kurmak insana mutluluğu değil, mutsuzluğu getirecektir.

Özetle pek çoğumuz, kendimizle ilgili gerçekçi olmayan, aşırı olumlu ve iyimser düşüncelere sahibizdir. Bu konudaki abartılı inancımız, ortalama bir kişinin geleceğinden daha iyi bir hayat yaşayacağımız konusunda bizi motive eder. Aslında dozunda bir iyimserlik, insanoğlunun bir nevi dünya ile başa çıkma çabasıdır. Bu olumlu düşünceler, zorluklara direnmek ve katlanmak konusunda bizi motive eder ve depresyondan kaçınmamıza neden olur. Yeteneğimize ve yaşam performansımıza olan inancımız, olumlu gelecek tasarılarımız zorlukların üstesinden gelmemize yardım eder. Özellikle depresif olaylar yaşandıktan sonra bu iyimserlik bizi ve ruhumuzu korur. Özdeğerimizle övünmemizi sağlar. Esasen bu durum geçici mutluluklar yerine insana daha çok huzur getiren bir durumdur.

Parayla Saadet Olmaz!

Dünya genelinde yapılan çalışmalarda parayla mutluluk arasında doğru bir orantı olmadığı saptanmıştır. Milli piyangoyu kazanan kişilerin, mutluluğu ortalama bir yıl kadar sürmüş ve hatta mutluluk eğrilerinde bir azalma kaydedilmiştir. Mutluluk ve para arasındaki ilişkinin incelendiği başka bir çalışmada ise insanı en mutlu eden gelir düzeyinin, kişiyi kimseye muhtaç etmeyecek bir seviye olduğu görülmüştür. Bu düzeyin çok çok ötesinde ise insanların mutluluk düzeylerinde herhangi bir artış kaydedilmemiştir.

Her iki çalışma da gösteriyor ki, para artarsa mutluluk artar tezi tamamen asılsız. Çünkü belli bir düzeyden sonra para insan için çok büyük bir mutluluk kaynağı teşkil etmiyor. Dolayısıyla para, saadet getirmiyor!

Mutluluk

Mutluluk Sadece Bir “An”dan İbarettir..

Mutluluk kelimesi, Türk Dil Kurumu sözlüğünde aynen şöyle geçmektedir: “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmaktan doğan kıvanç durumu.” Mutluluğun genel-geçer bir tanımının yapılması ise mümkün değil. Çünkü kainatta ne kadar insan ve canlı varsa, o kadar da mutluluk türü var. Burada sorulması gereken temel soru şu aslında: “Mutluluk bir süreç mi, sonuç mu, yoksa sadece bir an mı?”

Mutluluk ne bir süreç, ne de bir şeyin sonucu. Mutluluk sadece bir “an”dan ibaret. Sadece şu an. Mutluluk saklanacak, stoklanacak bir şey de değil. Bir arkadaşınızla sohbet etmek o an için sizi mutlu eder. Ancak o masadan kalktığınız anda, o mutluluğun sarhoşluğu da sizinle birlikte kalkar ve gider. Çünkü sadece o an için mutlusunuzdur. Kitap okurken, yazarken, düşünürken sadece o an… Bazen de geçmişteki “anlar” aklınıza gelir ve yüzünüz gülümser. Bu da anlık bir mutluluktur. Demem o ki, mutluluğu ölçemezsiniz, tutamazsınız ve saklayamazsınız. Mutluluk “an”da yaşar ve “an”da kaybolur. Günlük hayatta mutluluk sandığımız pek çok şey aslında içsel bir huzurdur. Antik Yunan filozofları bunu “haz” kelimesiyle açıklar. Haz, mutlu ya da mutsuz olmak değil; haz “acısız olma hali”dir. Haz, mutluluğa göre daha dingin ve dengeli bir süreci ifade etmektedir.

Dalay Lama’nın mutlulukla ilgili çok güzel bir kelamını sizinle de paylaşmak isterim. Şöyle diyor Dalay Lama: “Son derece modern, manzaralı ve rahat bir binanın yüzüncü katında, en yüksek teknolojiye sahip bir daire satın alsanız bile mutlu olamayabilirsiniz. Eğer huzur ve zihinsel uyumu yakalayamazsanız arayacağınız tek şey, atlamak için bir pencere olacaktır!” Hayata dair gerçekten kafa yormuş insanlar mutluluğun maddi meselelerde olmadığını, mutluluğun anlık ve geçici zaman dilimlerinde oluştuğunu, aslolanın ise huzur olduğunu çok iyi bilirler. Mutluluk kalıcı değildir çoğu zaman. Bir samyeli misali eser ve gider, sonra yine gelir. Bu süreç böyle devam eder. Ancak şu dünyaya ait kalıcı bir mutluluğu arıyorsanız, o burada değil, o mutluluk asıl yurdumuzda…

İnsanlar “an”lardan anılar biriktirir. Mutluluğu bu anılara iliştirir. Bayramda mutlu anlarınızdan, güzel anılar biriktirmeniz temennisiyle. Kurban Bayramı tüm ümmete mübarek olsun…

Psikolojik Danışmanlık & Aile Danışmanlığı üzerine ayrıntılı bilgi almak için:
Telefon: 0 533 692 3411
www.cozumpsikoloji.com

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir