Masamda Elisabeth Kübler-Ross’un Ölüm ve Ölmek Üzerine kitabı duruyor. Bitirme tezim Irvin Yalom’un Ölümle Yüzleşmek kitabı ekseninde varoluşçu psikoterapi üzerineydi. Fakat ölüm, ne kadar okunsa da aydınlanmayacak bir karmaşa, hakkındaki soru işaretlerinin bitmeyeceği bir muamma. İman ise bu noktada insana yardımcı olabilecek, onu teskin edebilecek en kuvvetli şey diye düşünüyorum.
Öldükten sonra her şeyin biteceğini düşünen, toprağa karışacak bir zavallı olduğunu bütün yaşamının bir yokluğa dönüşeceğine inanan bir ateist ile ‘ölmeden evvel ölünüz’ diyen; ‘insanlar uykudadır öldüklerinde uyanırlar’ buyuran bir Peygamber’in ümmeti bir olamaz. Aynı korkuyu, kaygıyı yaşayamaz. Yani dünya zincirlerinden kurtarıp özgürleştiren iman, ölüm kaygısından da azade eder.
İman öyle büyük bir şey ki İslam’ın temel iman esaslarını okulda anlattığımda her sınıfta öğrencilerle beraber ben de daha önce fark etmediğim bir detayı fark edebiliyorum. Birbirlerine ince ince ağlarla bağlanmış hatta ilmek ilmek dokunmuş muazzam bir sistemi görüyorum. Ahirete iman mesela, benim için adaletin umudun sembolü olmuştur. Şükürler olsun ki ahiret var, şükürler olsun Rab (cc) bize ‘kim zerre miktar kötülük yaparsa karşılığını görür; kim zerre miktar iyilik yaparsa karşılığını görür’ diyor.
Dünyada adalet çok sık rastladığımız bir şey değil, bugün buna itiraz edecek kimse yoktur diye düşünüyorum. Herkes hayata gözünü eşit şartlarda açmıyor nitekim. Zalimlerin hepsi dünyada bedel ödemiyor yahut. Ama çok sevdiğim bir söz vardır ‘zulm ile abad olanın ahiri berbad olur’ olsun, olacaktır da. Allah’ın Adl ismi ‘O’ ne vakit isterse o zaman tecelli edecektir.
Ölümü, ahireti, adaleti düşünmene neden olan şey nedir diye soranınız var ise hemen söyleyeyim. Bunları Şaron yahut Ariel Sharon yandaşları utanmayıp Hz. Ali ile aynı lakabı vermeye çalışsa da -Tanrı’nın Aslanı diyorlarmış- bizce daha 25 yaşındayken Kibya katliamıyla adını duyuran katil, Sabya ve Şatilla kamplardaki 3 milyon 500 bin kişinin ölümüne sebep olan insan kasabı. Siyasi kariyerini öldürdüğü Filistinlilerin üzerine kurmuş bir zalim… Öldü. Yıllardır hastanede yaşayan sayısız kere kafası kırılıp beyin ameliyatı yapılan solunum cihazına bağlı yaşayan bir zavallı idi, öldü.
Ölümle bir sorunum yoktur benim elhamdülillah, Allah (cc) ne zaman isterse o zaman öleceğiz. Benim kanımı donduran ciğerime buzdan bir kütle gibi çöken şey başkasının ölmesini istemek, öldürmek, ölmesi için çabalamaktır.
Ariel Sharon benim için en kötü duyguların en kötü niyetlerin timsali bir insan iken oğlunun geçen yıl ‘Gazze’yi Hiroşima gibi dümdüz etmeliyiz’ sözlerini duyduğumda içime yine o buz gibi his çökmüştü. Çünkü ‘nasıl bu kadar kötü olunur?’ sorusuna bir türlü cevap veremiyorum. Dediğim gibi birisinin ölümünü dilemek beynimi durduracak denli büyük bir şey olsa da Ariel Sharon’un ölümü kadar dilenesi başka bir şey bilmiyorum.
Öldü. Ölsün. Bin kere daha ölsün. Ölsün ki o öldürdüğü çocukların hatırına biz bir ohh diyelim derken sonra… Şöyle diyor insan. Ölememeliydi. Çünkü ölüm bile bir lütuftur öylesi bir zalime.
Ne diyelim; Zalimler için yaşasın cehennem!
Yorumlar