Çiçeği burnunda milletvekili Ravza Kavakçı Kan meclis yoğunluğu içerisinde, büyük bir içtenlikle gündeme ilişkin sorularımızı yanıtladı.
1999 senesinde başörtü taktığı için mecliste yemin etmesine izin verilmeyen Merve Kavakçı‘nın bırakmak zorunda kaldığı koltuk, 2015 senesinde kız kardeşi Ravza Kavakçı Kan tarafından dolduruldu. Ravza Kavakçı Kan ile daha özgür ve daha ferah bir Türkiye’de, bir daha asla yaşanmamasını umut ettiğimiz o acılı günlerin izlerini konuştuk. Onu, birçoğumuz Merve Kavakçı’nın kız kardeşi olarak tanıyoruz. Oysa Ravza Hanım’ın siyasi tarihi 90’lı yıllara dayanıyor. Refah Partisi Kadın Kolları Dış İlişkiler Sorumlusu göreviyle başlayan yolculuğu, Fazilet Partisi’ne, oradan da AK Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekilliği ile meclise taşındı. Bunun yanı sıra, Ravza Hanım’ın göz dolduran başarılarla dolu bir akademik geçmişi var. Teksas Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği lisansı, Boğaziçi Üniversitesi’nde Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisansı, Howard Üniversitesi’nde doktora ile süren akademik kariyeri boyunca ve devamında Afrika, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini kapsayan bir dizi uluslararası projede başarıyla görev aldı.
Ravza Hanım’a, 16 yıl evvel ablasının taktığı başörtüyle aynı tasarıma sahip örtüsünü, meclisin grisinde dikkatleri üstüne çeken turuncu saatini, taze bir vekil olarak neler hissettiğini ve buruk bir hisle andığımız 28 Şubat sürecini konuştuk.
Hümeyra Yabar: Ablanız Merve hanım da dâhil, sayısız 28 Şubat mağduru, yemin töreninizi gözyaşları içerisinde izledi. Sizi özlemle ve gururla alkışladılar. Çiçeği burnunda bir vekil olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ravza Kavakçı Kan: Türkiye’de çok üzüntü verici günler ve sıkıntılar yaşandı. Bizim yemin törenimiz de, bu yaşanmış olan sıkıntıların artık geride kaldığına ve yeni bir sayfa açıldığına dair güzel bir başlangıç oldu. Bu yüzden ben de çok heyecanlıydım. Hem de mutluydum. Buruk bir sevinç diyebiliriz. Sevinçliyiz çünkü o üzücü günler, 28 Şubat’ta yaşanan sıkıntılar artık geride kaldı. Sevincimiz buruk çünkü meclis çatısı altında böyle bir yemin ancak aradan 16 sene 21 gün geçtikten sonra gerçekleşebildi. 2 Mayıs 1999’da Sayın Merve Kavakçı’nın şahsında yapılan o adı konmamış darbe ve had bildirme kampanyasının üstünden 16 sene geçmiş olduğu için biraz buruktu sevincimiz. Ama Elhamdüllillah, biz inanan insanlarız. Musibet geldiği zaman sabrederiz, güzellik geldiği zaman hamd eder, şükrederiz. Bu zaman, artık hamd etme, şükretme zamanı. Bizim için nasıl Alevi – Sünni, Kürt – Türk gibi ayrımlar yoktuysa; başı örtülü, başı açık gibi bir ayrımlarda hiçbir zaman olmadı. Meclis çatısı altında da artık bu ayrımın kalkmış olduğunu gösterdiği için bu yemin merasimi özeldi ve önem taşıyordu bizim için.
Hümeyra Yabar: Yemin töreninde taktığınız örtü, Türkiye tarihinde meclise giren ilk örtü olan ablanızın başörtüsünden ilham alarak tasarlandı. Bu örtü ile yemin ettiniz. Bu bağlamda, Türkiye’de çok fazla gözyaşının döküldüğü, mücadelelerin verildiği bir devrin kapandığını söyleyebilir miyiz?
Ravza Kavakçı Kan: O örtünün tasarımı kardeşim Elif Kavakçı’ya ait, ama Mülkesin Kara hanım hazırladı. O örtünün tek anlamı; 16 sene evvel mecliste, 16 seneden daha uzun bir zaman da farklı yerlerde gözyaşı dökmüş kardeşlerimize bir selam vermekti. Onlara bir selam vermek, onları hatırlamak, onları unutmamak ve nereden nereye geldiğimizi hatırlatmak için o örtüyü tercih ettim. Bu örtüyü kullanmaktaki amacım kesinlikle, bir meydan okuma veya eskiyi hatırlatmak değildi. Sadece, gözyaşı dökmüş olanlara gözyaşlarının, dua etmiş olanlara da dualarının boşa gitmediğini göstermek ve onlara şükranlarımızı sunmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bir selam vermek düşüncesiyle o başörtüyü seçtik.
Hümeyra Yabar: “Merve Kavakçı’nın kardeşi 16 yıl sonra intikam kostümü ile Meclis’e girdi.” diye çirkin bir başlık atıldı. Halen, örtünüz ile “meydan okuduğunuzu” düşünenlerin var olması sizi nasıl hissettiriyor?
Ravza Kavakçı Kan: Üzücü buluyorum. Amaç ve niyet okuma devri bitti diye düşünüyordum. O süreçler bitti, bunlar geride kaldı diye zannediyordum. Ama herkesin görüşünü saygıyla karşılıyorum. Bana sorulduğu zaman, demin size verdiğim cevabı veririm. Amaç intikam almak değildi. İntikam makamı ya da her şeyin hesabının verileceği makam ve gün, hesap günüdür. Ben o manada haddimi bilirim. Kimseden intikam almak ya da herhangi bir meydan okumak söz konusu değil. Dediğim gibi, sadece o günleri üzüntü ile yaşayanlara bir selam, onların üzüntülerinin ve dualarının boşa çıkmadığını, Türkiye’de böyle bir başarı hikâyesinin olduğunu, sıkıntılı günlerin sonunda güneşin doğduğunu bildiğimizi ve onun şükrünü eda ettiğimizi, bunu düşündüğümüzü bildiğim için o sembolik örtüyü kullandım. Kesinlikle öyle bir meydan okuma yoktu. İnsanların kılık kıyafetleriyle niyetlerinin okunduğu, dinlerinden ve etnik kimliklerinden ötürü kategorileştirildiği, ötekileştirildiği günler geride kaldı artık. Halkımızın bunlara pirim vereceğini düşünmüyorum.
Hümeyra Yabar: Merve Kavakçı’nın kız kardeşi olarak anılmaktan şikâyetçi misiniz?
Ravza Kavakçı Kan: Hiç şikâyetçi değilim. Benim için Türkiye Cumhuriyeti’nde seçilmiş ilk başörtülü milletvekilinin kardeşi olmak çok büyük bir şeref. İnşallah her zaman bu şerefi mutlulukla taşıyacağım.
Hümeyra Yabar: Yemin töreninde taktığınız turuncu saatinizin taşıdığı bir anlam var mı? Renk benzerliğinden ötürü, AK parti ile bir ilgisi olup olmadığı merak ediliyor.
Ravza Kavakçı Kan: Saatle alakalı birçok cevap verebilirim. 2009 – 2012 seneleri arasında doktora yaptığımda, 40’ndan sonra doktora yapınca, bir arkadaşım böyle bir hediye aldı. Doktora hediyesi, onun için takıyorum. Uzun cevap vermek gerekirse, aynı zamanda öyle denk geldi ve saatin rengi AK Parti’nin kurumsal renkleriyle uyuyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin Kadına Karşı Şiddet ile alakalı protesto amaçlı seçtiği renk de turuncu rengi. Hepsi üst üste denk gelince, biraz da içimdeki çocuğa hitap ediyor. O yüzden mecliste o ciddi ortamda bile saatimden vazgeçmek istemedim.
Hümeyra Yabar: Son sorum biraz buruk… 28 Şubat travmasının insanların hafızasında tazeliğini koruduğunu söylediniz. Bu travmanın izlerinin silinmesi mümkün mü? Bu noktada kimi nasıl sorumluluklar bekliyor?
Ravza Kavakçı Kan: Maalesef Türkiye darbelerle gölgelenmiş bir ülke… 28 Şubat da bu darbelerin sonuncularından bir tanesi. Günümüze gelen, yakın tarihte yaşadıklarımızdan birisi olduğu için yaraları henüz hepimiz için sıcak ve taze. Elhamdülillah geldiğimiz noktada artık o dönemde yaşanılan üzüntüler ve aynı durum söz konusu değil. Bizim başörtülü milletvekilleri olarak Kürt kardeşlerimizle, Alevi kardeşlerimizle, Ezidi kardeşlerimizle, Ermeni kardeşlerimizle, Roman vekillerimizle hep bir arada bir meclis çatısı altında bulunmamız, kendimizi bu kadar rahat ifade etmemiz, o bin yıl sürecek denen sürecin bitmiş olduğunu gösteriyor. Ancak o dönemde yaşanmış olan travmalar, üzüntüler hâlâ taze. 28 Şubat’ta, başörtüsünden dolayı mesleğini yapamamış, okuluna gidememiş, hizmet alamamış insanların acılarını, kaybolmuş yıllarını geri getiremeyiz. Mesela, 70 küsur yaşındayken, kimliğinde başı açık fotoğrafı olmadığı için hastanede hizmet alamayıp hakka yürüyen rahmetli Medine Bircan teyzemizin ve ailesinin yaşadıklarını telafi etmemiz mümkün değil. Ya da Kürt olduğu için, Kürtçe konuştuğu için ezilen ve toplum tarafından dışlanan bir annenin üzüntüsünü telafi edemeyiz. Ama bu noktadan sonra yapabileceğimiz şey, yeni bir sayfa açtık; Yeni bir Türkiye’deyiz. Bundan sonra o sıkıntılar yaşanmayacak. Acıları da, mağdur edebiyatı yaparak değil konuşarak, nereden nereye geldiğimizi hatırlayarak, bunu bilerek, bundan sonra onlar tekrar yaşanmasın diye elimizden geleni yapacağız.
Mecliste bazen şuna benzer cümleler kullanılıyor: “Güçlü olan rövanş olmak istiyor.” “Onu ezenleri ezmek istiyor.” “Onlara karşı kötü davranıyor.” Ben şahsım adına kesinlikle bunu kabul etmiyorum. Partimin de kabul etmediğini biliyorum. Böyle bir kin, nefret, hırs yok. Ancak bunun acısını çekenler daha iyi empati kurabilirler. Bu mantıkla diyoruz ki, Türkiye’de bundan sonra kimse bu tip acıları çekmesin, 28 Şubat geride kaldı evet ama 28 Şubat yaşanmadı diyemeyiz. Bu üzüntüler yaşandı, gözyaşları döküldü, gencecik İmam Hatip’li kızlarımız, delikanlılarımız, ellerinde kelepçelerle 13 – 14 yaşındayken polis tarafından bilmedikleri yerlere götürülüp orada otobüsten indirilip sokakta bırakıldı. Anneler eziyet gördü. Bunları yaşadığımızı aklımızda tutacağız, konuşacağız ki tekrar yaşanmasınlar. Çünkü bunlar eski Türkiye’ye ait tablolardı. Geldiğimiz noktada, bu tip tablolara hiçbirimizin tahammülü ve müsamahası yok. O yüzden bunlar yaşanmasın diye demokrasinin sınırları içerisinde inşallah elimizden geleni yapacağız.
Hümeyra Yabar: Sizin mecliste olmanız birçok insan için çok büyük bir anlam taşıyor. Sizi oraya dualarla uğurladılar.
Vekilliğiniz tekrar hayırlı olsun. YeşilTopuklar ekibi olarak, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Ravza Kavakçı Kan: Çok teşekkür ederim, Allah razı olsun. Dualarınızı eksik etmeyin.
Röportaj: Hümeyra YABAR
Yesiltopuklar.com özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
Yorumlar