Geçtiğimiz Cumaydı, öğle saatiydi ve markete uğramam gerekmişti. Önüme çıkan ilk markete girmeye çalıştım ben de. Fakat kapalıydı. Ne yalan söyleyeyim önce şaşırdım; gündüz vakti neden kapalı olsundu bir market. Ana caddede her şey her gün olduğu gibiydi oysa. Sonra Cuma vakti olduğu için kapalı olduğunu anladım, ‘hmm güzeeel’ dedim. Yolun cadde kısmı cumaya gitmemiş erkeklerle dolup taşmasaydı şaşırma-sevinme oranında farklılıklar olabilirdi elbette. Ama şimdi üzerinde durmak isteğim şey ‘cumaya gitmeyen erkekler’ değil.
Ben işimi halledememiş olsam da yine de durumdan memnun bir şekilde yürürken bir camiye yaklaşmışım. Tesadüf o ki cemaatte o sırada camiden sökün edip çıkmaya başladı. Hızlanıp yoluma devam ettim ve yüzlerini göremediğim iki adamın konuşmasına kulak misafirliği yaptım. İtiraf etmem gerekirse; hayır, bunun için pek utanmıyorum 🙂
Muhtemelen daha genç olan birisi ‘yeni yılı kutlayacak mısın?’ diye sordu diğerine. Sesinden ‘amca’ olduğunu tahmin ettiğim adamsa tatlı Karadeniz şivesiyle çıkıştı; ‘ ne yeni yılı? Yeni yıl nedir? Senenin başı! Senenin başı değil o ölümün başı, ölümün! Her gün biraz daha ölüyorsun, her gün toprağa giriyorsun’ dedi. Başta kendi kendime ‘cumadan çıkmış adamın ettiği lafa bak yeni yıl kutluyor musun diye soruyor’ derken amcanın verdiği cevap, belki konuya nokta koyup yüreğime su serptiği için belki de önemli bir gerçeği hatırlattığı için kelime kelime zihnimde yer etti. ‘Her gün biraz daha ölüyorsun!’ haberin yok.
Meselelere nerden baktığımız onları anlamlandırmakta ve hatta hayatımızda bir yere oturtmakta en büyük rolü oynuyor. Yılbaşı, bu örneklerden sadece bir tanesi. Kimisi yeni yılı bir ‘bitiş’ noktasından görüyor ve haklı olarak bizi ölüme biraz daha yaklaştırdığını düşünüyor hatta geçen her bir an için böyle düşünüyor. Üstelik bu düşüncesi herhangi bir karamsarlık unsuru barındırmıyor. Diğer bir taraf ise bir şeylerin bitiyor olmasından yahut ‘son’dan o kadar korkuyor ki yeni yıl, yılbaşı, yeni bir başlangıç, yeni yıl bana şunları şunları getirsin diyor da bir kere olsun bir yılın geride kaldığından, bittiğinden, nihayete erdiğinden bahsetmiyor.
İlginç ayrılmalar var, mesela benim tanıdığım pek çok insan ‘kurbanda yedi Hıristiyan toplanıp danaya girmedikçe çam ağacı süslemem’ sözünü paylaşıyor sosyal medyada başka birinin çevresinde ise ‘nerde o eski yılbaşları’ diye konuşuluyordur. Ne bileyim; ‘eskiden böyle miydi bütün aile bir araya gelir tombala oynardık, çerez çemen yer dansözün çıkmasını beklerdik’ diyorlardır. Kimileri masamızda bir ‘büyük’ olurdu diye ekliyordur. Belki.
Kutuplaşmacı biri değilim, isteyen bu rakamsal değişimi başlangıç noktasından görüp yeni yıldan ‘sağlık, mutluluk, para he bir de aşk’ dilediler. Yeni yılın bir şey getirdiğini görmedik henüz ama isteyenin bir yüzü kara diyorlardır belki, karışmam 🙂 Bunda en azından naif bir taraf bulurum. Ama şükran gününün hindisini, paganın çamını, Noel’in babasını… yani hepsini birbirine karıştırıp uyduruk bir seremoni yaratmak neyin nesi, onu pek anlayamıyorum. Anlayamamakla kalmıyor; sakat ve yanlış buluyorum.
Yeni yıla dair sevdiğim tek bir şey var o da almanak. Geçen yıla bir bütün olarak bakıp ‘a bu çok önemliydi, şu ne acıydı, bu komikti, diğeri başarıydı, şunda yanlış yaptık bunu doğru yaptık vs’ gibi bir muhasebe yapma imkânı verdiği için almanakları seviyorum. Sanırım bu da başlayan değil biten yıla dair oldu.. tüh yine giremedim yeni yıl ruhuna!
Yorumlar